Tek bir ilaçla kanser ve diğerlerini tedavi etme umudu
Kanser, AIDS, lupus, hepatit C, hatta alerjiler gibi inatçı hastalıkların kökünü kurutmayı amaçlayan ilacın üretilmesini sağlayacak kilit nokta, bağışıklık sistemimizin çalışma mekanizması.Yeni ilaçlar üzerinde çalışan tüm bilim adamları gibi Dr.Arthur Krieg de kanser tedavisine çare arıyor. Ayrıca AIDS, lupus (sebebi bilinmeyen ve tedavisi olmayan ciddi sistematik hastalık. Kadınlarda erkeklere oranla çok daha fazla görülür; eklem ağrıları, böbrek sorunlari, ciltte yaraların oluşması gibi semptomları vardır. 2500 kişide bir görülür), hepatit C, hatta alerjiler gibi inatçı hastalıkların kökünü kurutmayı amaçlıyor.
Krieg, eski filmlerdeki deli doktorlara benzememekle birlikte, bütün bu hastalıkları tek bir ilaç türü ile tedavi etmeyi umuyor. Coley Pharmaceuticals adına çalışmalarını sürdüren Krieg, binlerce farklı patojene karşı vücudun savunma mekanizmasına, yani bağışıklık sistemine odaklanmış durumda.
Coley şirketi bütün olanaklarını bu sistemin kontrolünü ele geçirmeye yönelik çalışmalara yönlendirmiş. Şirket bu çalışmaların sonucunda sisteme müdahale edebilme şansını ele geçirerek, bakteri, virüs hatta tümör hücrelerinin vücuttaki hareket kabiliyetlerini sıfırlayabileceğini düşünüyor.
Bağışıklık sistemimiz
Doğuştan gelen bağışıklık sistemi vücudun hem hırsız alarmı, hem de polis gücüdür. Son günlere kadar doktorlar bağışıklık sistemine gereken ilgiyi göstermiyorlardı. Bu yaklaşım 1990'lı yıllarda bağışıklık sisteminin kalbinde yatan "kapıcı" reseptörlerin keşfinden sonra köklü bir şekilde değişti.
Vücut mikropların istilasına uğradığı zaman doğuştan gelen bağışıklık sistemi önce bunların virüs mü yoksa bakteri mi olduğunu araştırır; daha sonra reseptörleri devreye sokar. Reseptörler savunmayı yönlendirir.
Bu bağlamda vücuda ya mikropları yemesini (fagosit hücreleri ile), ya öldürmesini (mikropların sızdığı vücut hücrelerini feda ederek) ya da mikropların yaşamını zorlaştırmasını (enflamasyon yolu ile) söyler.
Diğer strateji
Doğuştan gelen bağışıklık sistemi, diğer taraftan vücudun diğer kısımlarına kendi savunmalarını hazır hale getirmeleri yolunda uyarılarda bulunur.
Bunlardan hiçbiri işe yaramaz ise bağışıklık sistemi başka bir stratejiye daha başvurur. Bu strateji, sonradan kazanılmış bağışıklık sisteminin harekete geçmesini sağlamaktır.
Kazanılmış bağışıklık sistemi B ve T hücrelerini içerir. Bu hücreler vücudun daha önce mücadele ettiği spesifik mikroplarla nasıl baş edileceğini bilir.
Doğuştan gelen bağışıklık sistemi olmadan, kazanılmış bağışıklık sistemi ne zaman işe başlaması gerektiğini bilemez. Başka bir deyişle doğuştan olan sistem, savunmayı devreye sokan ana kontrol unsurudur.
"Ana denetleyici" heyecanı!
İlaç üreticileri, "ana denetleyici" sözünü duyar duymaz heyecanlandılar.
Bu ilke Krieg'in kanser tedavisine uygulanabilir. Bu tedavi, vücudu yönlendirerek, her zaman karşılaşmadığı yabancı bir hedefe (bakteri veya virüs) saldırmasını sağlayabilir.
Krieg, "Vücudu kanserin bir çeşit viral enfeksiyon olduğu yönünde kandırabiliriz" diyor. Coley Pharmaceuticals, bugün III. Faz deneylerine başlamış durumda.
Bu arada Pfizer da benzer şekilde akciğer kanseri hastalarına sentetik DNA enjekte ediyor. Sentetik DNA virüse benzemekle birlikte, virüs belirtileri göstermiyor.
Ciddi düzelme
Kanser tedavisi bugüne dek Coley'in en başarılı çalışmalarından biri. Ancak tek başarılı olanı bu değil. Şirket ayrıca hepatit C ilacı deneylerinde IB Fazı'nda.
Geçen günlerde bildirdiğine göre 4 haftalık bir tedavi, hepatit C hastalarının kanlarındaki hepatit C yoğunluğunun azalmasına yol açmış. Ayrıca şirketin HIV/AIDS tedavileri için geliştirdiği ilaçlar da umut veriyor.
Virüse karşı geliştirilen aşılar şimdiye dek pek bir yarar sağlamadıysa da Krieg, birkaç küçük deneyde kullandığı sentetik DNA'nın bu ilaçların etkisini artırdığını söylüyor. Dolayısıyla bağışıklık tepkisinde ciddi bir düzelme saptanmış.
Bağışıklık hastalıkları tedavisinde aşılar
Aşılar diğer ilaç üreticilerinin da gündemini meşgul ediyor. Institute for Systems Biology'den immünolog Alan Alderam geliştirdikleri aşılarla ilgili şu bilgileri veriyor:
"Çok sayıda konvansiyonel aşıda, mikrobu alıp ya eziyorsunuz, ya da öldürüyorsunuz. Hastaya enjekte edip, her şeyin yolunda gitmesi için dua ediyorsunuz. Çocuk felci gibi hastalıklarda bu yöntem işe yarıyor. Ancak HIV ve TB gibi bağışıklık sisteminin doğru dürüst çalışmadığı hastalıklarda çaresiz kalıyorsunuz. Doğuştan bağışıklık sistemini güçlendiren ilaçlarla birlikte enjekte edilen aşılar, normal zamanda uyumakta olan bağışıklık tepkisini tetikler. Dahası doğuştan bağışıklık sistemini güçlendirenler sayesinde doktorlar hastalarını aynı anda çok çeşitli patojene karşı aşılayabilir. Bu olanak, biyoterörizm tehlikesinin yaygın olduğu günümüzde çok önemli bir savunma sağlayabilir."
Bağışıklığı güçlendiren ilaçlar
Varolan ilaçlara yeni kullanım alanları araştıran NovaScreen adındaki ilaç şirketi, ABD Savunma Bakanlığı'ndan sağlanan fonlar ile bu tür bir bağışıklık güçlendirici üzerinde çalışıyor.
Newweek'te yayımlanan habere göre, bağışıklık sistemini güçlendirmek doğal olarak beraberinde bazı riskleri de getiriyor.
Bunların başında doktorların bu güçlendirme işlemini abartmaları geliyor. "İltihaplanma sistemi iki ucu keskin bıçak gibidir" diye konuşan Alderam, "İltihaplanma bir ihtiyaç üzerine oluşur. Vücut enfeksiyona karşı savaşmak zorundadır. Ancak bunun gereğinden fazlası kötü, hem de çok kötüdür" diyor.
Fazla faaliyet zararlı
Doktorlar halihazırda bağışıklık sistemi gereğinden fazla faal duruma geçince neler olduğunu biliyor. Hastalar bu gibi durumlarda oto-immün hastalıklara yakalanırlar.
Doğuştan bağışıklık sisteminin dışarıdan giren patojenlere karşı kullandığı mekanizmalar Ãözellikle iltihaplanma- kendi başına çok sayıda sağlık sorunundan sorumludur.
"Bu bağlamda sistem zarar verebilir" diye konuşan Krieg, "Deneylerdeki katılımcıların bazılar çok kötü reaksiyon verebiliyor. Örneğin nezle oluyorlar veya enjeksiyon yapılan bölgede iltihaplanma veya kabartılar oluşabiliyor" diyor.
Aşırı faal bağışıklığın zararları
"Bağışıklık sistemini kontrol etmek", devreye sokmak gibi devreden çıkartma olanağına da sahip olmak anlamına geliyor.
Aşırı faal bir sistem oto-immün hastalıklara yol açarsa bunun tam tersi niye olmasın? Sözgelimi lupus'ta vücut kendi kendine savaş açar ve kendi RNA veya DNA'larına karşı antikor üretir.
Alerjiler de benzer şekilde faaliyet gösterir. Bu hastalıkta bağışıklık sistemi günlük karşılaştığımız maddeleri patojen sanır. Eğer doktor bu gibi vakalarda vücudun tepki vermesini engellerse alerjileri tedavi edebilir. Ancak tedavi beraberinde risklerini de getirir.
Bu risk bağışıklık sisteminin çok fazla baskılanmasıdır. Alderam, "Bu gibi durumlarda insanlar enfeksiyonlara daha açık hale gelir" diyor. Bu birbirini tetikleyen kısır döngüden kurtulmak için doktorlar sorunun gerçek yüzünü görmek için canla başla çalışıyorlar.
Yeni ilaçlar üzerinde çalışan tüm bilim adamları gibi Dr.Arthur Krieg de kanser tedavisine çare arıyor. Ayrıca AIDS, lupus (sebebi bilinmeyen ve tedavisi olmayan ciddi sistematik hastalık. Kadınlarda erkeklere oranla çok daha fazla görülür; eklem ağrıları, böbrek sorunlari, ciltte yaraların oluşması gibi semptomları vardır. 2500 kişide bir görülür), hepatit C, hatta alerjiler gibi inatçı hastalıkların kökünü kurutmayı amaçlıyor.
Krieg, eski filmlerdeki deli doktorlara benzememekle birlikte, bütün bu hastalıkları tek bir ilaç türü ile tedavi etmeyi umuyor. Coley Pharmaceuticals adına çalışmalarını sürdüren Krieg, binlerce farklı patojene karşı vücudun savunma mekanizmasına, yani bağışıklık sistemine odaklanmış durumda.
Coley şirketi bütün olanaklarını bu sistemin kontrolünü ele geçirmeye yönelik çalışmalara yönlendirmiş. Şirket bu çalışmaların sonucunda sisteme müdahale edebilme şansını ele geçirerek, bakteri, virüs hatta tümör hücrelerinin vücuttaki hareket kabiliyetlerini sıfırlayabileceğini düşünüyor.
Bağışıklık sistemimiz
Doğuştan gelen bağışıklık sistemi vücudun hem hırsız alarmı, hem de polis gücüdür. Son günlere kadar doktorlar bağışıklık sistemine gereken ilgiyi göstermiyorlardı. Bu yaklaşım 1990'lı yıllarda bağışıklık sisteminin kalbinde yatan "kapıcı" reseptörlerin keşfinden sonra köklü bir şekilde değişti.
Vücut mikropların istilasına uğradığı zaman doğuştan gelen bağışıklık sistemi önce bunların virüs mü yoksa bakteri mi olduğunu araştırır; daha sonra reseptörleri devreye sokar. Reseptörler savunmayı yönlendirir.
Bu bağlamda vücuda ya mikropları yemesini (fagosit hücreleri ile), ya öldürmesini (mikropların sızdığı vücut hücrelerini feda ederek) ya da mikropların yaşamını zorlaştırmasını (enflamasyon yolu ile) söyler.
Diğer strateji
Doğuştan gelen bağışıklık sistemi, diğer taraftan vücudun diğer kısımlarına kendi savunmalarını hazır hale getirmeleri yolunda uyarılarda bulunur.
Bunlardan hiçbiri işe yaramaz ise bağışıklık sistemi başka bir stratejiye daha başvurur. Bu strateji, sonradan kazanılmış bağışıklık sisteminin harekete geçmesini sağlamaktır.
Kazanılmış bağışıklık sistemi B ve T hücrelerini içerir. Bu hücreler vücudun daha önce mücadele ettiği spesifik mikroplarla nasıl baş edileceğini bilir.
Doğuştan gelen bağışıklık sistemi olmadan, kazanılmış bağışıklık sistemi ne zaman işe başlaması gerektiğini bilemez. Başka bir deyişle doğuştan olan sistem, savunmayı devreye sokan ana kontrol unsurudur.
"Ana denetleyici" heyecanı!
İlaç üreticileri, "ana denetleyici" sözünü duyar duymaz heyecanlandılar.
Bu ilke Krieg'in kanser tedavisine uygulanabilir. Bu tedavi, vücudu yönlendirerek, her zaman karşılaşmadığı yabancı bir hedefe (bakteri veya virüs) saldırmasını sağlayabilir.
Krieg, "Vücudu kanserin bir çeşit viral enfeksiyon olduğu yönünde kandırabiliriz" diyor. Coley Pharmaceuticals, bugün III. Faz deneylerine başlamış durumda.
Bu arada Pfizer da benzer şekilde akciğer kanseri hastalarına sentetik DNA enjekte ediyor. Sentetik DNA virüse benzemekle birlikte, virüs belirtileri göstermiyor.
Ciddi düzelme
Kanser tedavisi bugüne dek Coley'in en başarılı çalışmalarından biri. Ancak tek başarılı olanı bu değil. Şirket ayrıca hepatit C ilacı deneylerinde IB Fazı'nda.
Geçen günlerde bildirdiğine göre 4 haftalık bir tedavi, hepatit C hastalarının kanlarındaki hepatit C yoğunluğunun azalmasına yol açmış. Ayrıca şirketin HIV/AIDS tedavileri için geliştirdiği ilaçlar da umut veriyor.
Virüse karşı geliştirilen aşılar şimdiye dek pek bir yarar sağlamadıysa da Krieg, birkaç küçük deneyde kullandığı sentetik DNA'nın bu ilaçların etkisini artırdığını söylüyor. Dolayısıyla bağışıklık tepkisinde ciddi bir düzelme saptanmış.
Bağışıklık hastalıkları tedavisinde aşılar
Aşılar diğer ilaç üreticilerinin da gündemini meşgul ediyor. Institute for Systems Biology'den immünolog Alan Alderam geliştirdikleri aşılarla ilgili şu bilgileri veriyor:
"Çok sayıda konvansiyonel aşıda, mikrobu alıp ya eziyorsunuz, ya da öldürüyorsunuz. Hastaya enjekte edip, her şeyin yolunda gitmesi için dua ediyorsunuz. Çocuk felci gibi hastalıklarda bu yöntem işe yarıyor. Ancak HIV ve TB gibi bağışıklık sisteminin doğru dürüst çalışmadığı hastalıklarda çaresiz kalıyorsunuz. Doğuştan bağışıklık sistemini güçlendiren ilaçlarla birlikte enjekte edilen aşılar, normal zamanda uyumakta olan bağışıklık tepkisini tetikler. Dahası doğuştan bağışıklık sistemini güçlendirenler sayesinde doktorlar hastalarını aynı anda çok çeşitli patojene karşı aşılayabilir. Bu olanak, biyoterörizm tehlikesinin yaygın olduğu günümüzde çok önemli bir savunma sağlayabilir."
Bağışıklığı güçlendiren ilaçlar
Varolan ilaçlara yeni kullanım alanları araştıran NovaScreen adındaki ilaç şirketi, ABD Savunma Bakanlığı'ndan sağlanan fonlar ile bu tür bir bağışıklık güçlendirici üzerinde çalışıyor.
Newweek'te yayımlanan habere göre, bağışıklık sistemini güçlendirmek doğal olarak beraberinde bazı riskleri de getiriyor.
Bunların başında doktorların bu güçlendirme işlemini abartmaları geliyor. "İltihaplanma sistemi iki ucu keskin bıçak gibidir" diye konuşan Alderam, "İltihaplanma bir ihtiyaç üzerine oluşur. Vücut enfeksiyona karşı savaşmak zorundadır. Ancak bunun gereğinden fazlası kötü, hem de çok kötüdür" diyor.
Fazla faaliyet zararlı
Doktorlar halihazırda bağışıklık sistemi gereğinden fazla faal duruma geçince neler olduğunu biliyor. Hastalar bu gibi durumlarda oto-immün hastalıklara yakalanırlar.
Doğuştan bağışıklık sisteminin dışarıdan giren patojenlere karşı kullandığı mekanizmalar Ãözellikle iltihaplanma- kendi başına çok sayıda sağlık sorunundan sorumludur.
"Bu bağlamda sistem zarar verebilir" diye konuşan Krieg, "Deneylerdeki katılımcıların bazılar çok kötü reaksiyon verebiliyor. Örneğin nezle oluyorlar veya enjeksiyon yapılan bölgede iltihaplanma veya kabartılar oluşabiliyor" diyor.
Aşırı faal bağışıklığın zararları
"Bağışıklık sistemini kontrol etmek", devreye sokmak gibi devreden çıkartma olanağına da sahip olmak anlamına geliyor.
Aşırı faal bir sistem oto-immün hastalıklara yol açarsa bunun tam tersi niye olmasın? Sözgelimi lupus'ta vücut kendi kendine savaş açar ve kendi RNA veya DNA'larına karşı antikor üretir.
Alerjiler de benzer şekilde faaliyet gösterir. Bu hastalıkta bağışıklık sistemi günlük karşılaştığımız maddeleri patojen sanır. Eğer doktor bu gibi vakalarda vücudun tepki vermesini engellerse alerjileri tedavi edebilir. Ancak tedavi beraberinde risklerini de getirir.
Bu risk bağışıklık sisteminin çok fazla baskılanmasıdır. Alderam, "Bu gibi durumlarda insanlar enfeksiyonlara daha açık hale gelir" diyor. Bu birbirini tetikleyen kısır döngüden kurtulmak için doktorlar sorunun gerçek yüzünü görmek için canla başla çalışıyorlar.